Şimdi..Uzun bir yazıyla karşılaşacaksın..Çünkü bu reklam ağırlıklı bir blog..Bir reklamcının kolleksiyonu..Yeni veya eski bir yazı değil..İlk ve tek de değil..Ama reklamcılıkla ilgilendiğin sürece senin için faydalı bir yazı ..
Reklamın ve reklamcılığın ne demek olduğunu bilmediğim bir dönemde, ismi lazım olmayan bir ajansa girebilmem için bilmem gereken ilk bilgilerdi bunlar..Öncelikle, ne kadar iyi bir yazar olduğumu, o güne kadar ne kadar çok kitap okuduğumu belirtmemden daha fazla, aşağıda yazan bilgileri bilmem gerekiyordu...'Reklamcılık' ne demek, nereden gelir anlamam gerekiyordu...
Eğer sen de merak ediyorsan, 'ben zaten biliyorum ve yıllardır bu işin içindeyim' diyorsan ya da hiç alakan yoksa bile, sadece ilgiliysen; buyur seni şöyle alayım ki, bilgilen, reklamcılığın yalnızca TV'lerde karşılaştığın, 'Ne ki bu?!?' deyip, ezip geçtiğin bir olgudan ibaret olmadığını, onun da bir tarihi ve emeği olduğunu öğren. Ne dersin, hoş olmaz mı? ;)
Ödevim, zamanla eşim oldu...
Eşim yıllardır İyifikir! 'de..
Teşekkürler sana, zaman ayırdığın için..
Teşekkürler eşime, bana böyle bir şans verdiği için...
------------------------------------------
Türkiye’de reklamcılığın gelişimi, dünyanın diğer taraflarındakinden pek farklı olmamış, ekonomik ve ticari hareketlerin paralelinde reklamcılık da kendi yolunda ilerleyerek bugünkü seviyeye gelmiştir.
İlkel reklamcılık devri bizde de tellallar, çığırtkanlar, işportacılar, tezgahtarlarla normal seyrini sürdürmüştür. Sesli reklamcılık devrinde Türk esprisi ve zekasının eseri sayılabilecek ilginç sloganlar yerleşmiş, günümüze kadar gelmiştir. "Elimi kestim, kan akıyor kan" diyen karpuzcu, "Bal kutusu" benzetmesiyle malım satan kavuncu, "İkizlere takke" diye bağırarak tezgahındaki sütyenlere dikkati çekmeye çalışan işportacı reklam edebiyatına eserler katan isimsiz sanatçılardır. Nane Şekeri keten helva, macun satıcılarının söyledikleri maniler reklam edebiyatı sınırlarım aşıp folklorumuza kadar girmiştir. Günümüzde bile mahalle aralarında zerzevat, balık .boza dolaştıran seyyar sa tıcılar yeni yeni esprilerle reklam edebiyatımızı zenginleştirmektedir.
"Türkiye’de reklamcılık Balkan Savaşı’ndan önce istanbul’da David Samanon tarafından başlatılmıştır. O dönemde işletmelerden alınan reklamlar, bir altın lira karşılığı bir aya yakın süre ile devamlı yayınlanırdı. Reklamların ölçü kısıtlaması yoktu.
Balkan Savaşı’ndan sonra, Kahire’deki ünlü Ajans Havas’ın yöneticiliğini yapan Emest Hoffer, İstanbul’a ge lir ve David Samanon ile işbirliğine girer. Bu işbirliğine 1914 yılı l. Dünya Savaşı nedeniyle bir süre ara verilir, 1919’da Jak Hulli’nin katılmasıyla Ankara Caddesi Kahramanzade Hani’nda Hoffer Samanon ve Hulli İlanat Acentesi adım alarak faaliyet devam eder. Türkiye’nin ilk telefonlarından 94 ve 95 numaralarına sa hip olan bu ajans, şirketin reklam sloganını da bu telefonlara bağlı olarak türetmişti.
Reklam verenler, "94 veya 95 no’ya telefon ediniz, rek lamlarınız istediğiniz gazetelerde neşredilsin" şeklinde sesleniyordu.
Hoffer, Samamon ve Hulli îlanat Acentesi ilk olarak sütun-santim kavramım Türk reklam sektörüne getirdi. Buna göre santim fiyatları 30-50 kuruş arasında bulunuyordu. Aynı zamanda afişçilik işleriyle ilgilenen ajans, o dö nemde bir başka tür olan ve sonradan belediyenin yasakladığı "Sandviç Adamlar"la da bir çift afişçilik yapıyordu.
Bu insanların sayışı beş ila 10 arasında değişirken üstlerinde özel giysiler ve ellerinde rek lam yapılmak istenen ürünün pankartları bulunuyordu. Bunlar günlük para alıyorlar dı ve İstanbul’da ellerinde pankartlarla sokak sokak dolaşmaları gerekiyordu.
Üreticiliği kadar tüketiciliği de zayıf ve okuryazarlığı henüz yüzde beşleri zor bulan bir toplumda reklamcılar, Avrupa’nın hayli gelişmiş reklamcılık yöntemlerini hemen kullanmak hatasıyla işe başlamadılar. Yaklaşık 20 yıl boyunca ilanların yüzde 90’a yakınını satılık ev, arsa, araba ve atlarla ilgili olanlar teşkil etti. Cerideciler, aynı zamanda bizde ilk reklam acenteliği görevini de üstlenen kişiler oldular.
Gazete almak için para vermeye alışmamış yerli halkın, ilan için para vermesini düşünmek zordur. Olsa olsa ilan vermenin, okuyucuyu gazete almaya alıştıracağını hesaplamışlardır. Ceride’deki ilanların sadece yüzde yedisi yabancı kökenliydi. Saat, duvar kağıdı, çiçek tohumu, çeşitli aletler, altın ve gümüş eşya bu arada sayılabilir, "ilk resimli ilan" da 1842’de Avrupa malı bir nasır ilacı için çıkmıştır. 1860’da ilk özel fikir gazetesi olan Tercüman-ı Ah val ile yeni bir dönem başlar. Bundan bir yıl sonra da Şinasi’nin Tasvir-i Efkar’ı ikinci doğru dürüst gazete olarak yayın hayatına girmiştir. Tercüman-ı Ahval 1860-1866’yı kapsayan 6 yıl süresince, yılda ortalama 130’dan 790 sayı yayınlanmıştır. ilan basıma alınacak bedeli gazete başlığının altında açıklamak gelenekleşir. Ancak 1880’e kadar, bu tür gazeteler daha çok kitap ilanlarına yer verirler. Ticari nitelikte gazetelerde ise dikiş makinesi, türlü ilaç ve doktor ilanlarının arttığı görülür.
Okuyup yazma bilenlerin azlığı ve gazetelerin ağdalı, tumturaklı dilleri nedeniyle tirajları komik derecede düşüktü. Mesela William Churchill’in ifadesine göre Ceride-i Havadis’in 3 yıl sonunda elde ettiği okuyucu sayışı sadece 150’dir. Bu arada ilan ve reklam da bahse değmeyecek kadar ender bulunabiliyordu. Bütün bunlara rağmen gerek gazete, gerekse ilan fiyatları oldukça yüksekli. Mesela Ceride-i Havadis 3,5, Tercüman-ı Ahval 3 kurusa satılıyor, ilan tarifeleri de sa tırı 3 ile 10 kuruş arasında değişiyordu. 150 tiraja karşı bu fiyat bugünkü ölçülere vurulduğunda korkunç derecede yüksek görülmektedir. Bir kıyaslama yaparsak bu ücret, 150 bin tirajlı bir gazetede santimi 100 liraya eşit olmakta, altının o gün 113 kuruş şimdi 150 lira olduğu da hesaba katılınca l santim ilan 15.000 lirayı geçmektedir.
Gazetelerde ilk rastlanan ilanlar satılık ev, 20 arsa ender olarak kitap bir ikide resmi ilan dır. O sıralarda Ceride-i Havadis, Avrupa gazetelerinden kopya olarak, ölüm ilanlarım da moda etmiştir.
İlk ticari ilanlara Tercüman-ı Ahval’in 1864 yılı kolleksiyonunda rastlanmaktadır. Bunlardan biri, Yenicami avlusunda tabak çanak satan bir mağazanın, Ramazan dolayısıyla yeni çeşitler ithal ettiğini duyurmaktadır, tik resimli ilanlar olarak da Loton Ciznel müessesesinin peş peşe çıkardığı iki ilan göze çarpıyor. Bu firma zirai aletler ve demir eşya satmaktadır, ilanların birinde demirden bir bahçe kanepesi, diğerinde, zirai bir alet resmi vardır.
1865-1875 yılları arasında sayısız gazete çıktı ve battı. Gazeteler hiç bir teknik gelişim kaydetmedikleri gibi, rekabet nedeniyle fiyatlarını da 40, 30, 20 nihayet 10 paraya kadar düşür mek zorunda kalıyor, buna rağmen tirajlar hala komik rakamlarda dolaşıyordu. Romanları ve halk dilinde kaleme aldığı yazıla rıyla büyük sempati toplayan Ahmet Mithat Efendi 1878’de Tercüman-ı Hakikat’i yayınlamaya başladı. Böylece bir Gazete Okuyucusu sınıf teşekkülünde ilk adım atılmış ol du. 1891 de Servet-i Fünün, 1896 da İkdam’ın yayma girişiyle gözle görülür bir gelişim başladı. Servet-i Fünün 5 yıl içinde tirajıNI 700 den 1700’e çıkarmayı başardı. O sıralarda yayınlanmakta olan ikdam. Tarik. Tercüman, Sabah ve Saadet adlı 5 gazetenin toplamı tirajları 8.000 civarında idi. Servet-i FÜnün dergisinde 1896’ya kadar ilan görül mez.
Bunlar hep Avrupa kökenlidir. Zaman zaman Amerikan sobası, sedire alışmış topluma sandalye ve kanepe, tabak ve sofra takımları, demir kasa önerildiği, hatta yılbaşı kutlama geleneği bulunmayan topluma yılbaşı için hediyelik eşya ilanı verildiği görülüyor. Böylece değişme yolunda ilk adımlar ortaya çıkıyor. Henüz yerli üretim için kampanya yok. Ama sayıları giderek artan Avrupa ilaçlarına karşı ilk yerli ilacın tanıtımına da rastlıyoruz.
"Dut ağacının yaprağı biraz kurutularak toz yapılıp bir odaya ekildiği halde, orada tahta kehlesi (kuruşu) var ise yok eder. Avrupa’dan gelip burada yüksek fiyatlarla satılmakta olan tahta kuruşu ilacı da aslında bu tozdan ibarettir."
Böylece yavaş yavaş yerli ürünlerin kendilerini gösterme çabasına giriştiğim görüyoruz.
Bu arada ilanların alınışının daha sistemleştirildiği de fark ediliyor. Basiret Gazetesi, ilan kaç defa tekrarlanacaksa altına o sayıyı koyuyor ve her kullanışta sayıyı azaltarak bire kadar iniyordu.
Gerçek ilerleme ise, Abdülhamit’in saltanatı sırasında 1880’de başlamıştır. O yıl Rafael Cervati’nin fikri ile gerçekleştirilen Osmanlı Ticaret ve Sanayi Rehberi, hem Avrupa’dan hem de ülke içinden ilanlar toplayarak yepyeni bir girişim başlattı. Fransızca olan kitabın yayıncısı Cervati Biraderler ve Fatzea firması "komisyonculuk, temsilcilik, ticari istihbarat"ın yanı sıra "yerli ve yabancı ilancılık" işlerini de üstlendiğin! açıklamakla, ülkede reklam acenteliği mesleğinde ilk sistemli çalışan kurum oldu. İşin ilginç yanı, her yıl olmasa da sık sık zenginleştirilerek yayınlanan bu rehberde, Sultan’ın (uğraşım taşıyan ilanların bolluğudur. Saraya eşya ya da hizmet sağlayan kişi ya da kurumlara ait bu ilanlar, saltanatın itibarına çok düşkün olan Sultan’ın ismi ve armasının ilanlarda kullanılmasına kar şı çıkmadığını gösteriyor. Bu destek sayesinde olmalı ki, 1907’de bir Fransız yayını İstanbul’da yayıncılığın Av rupa düzeyine erişmiş olduğunu ileri sürecektir. Mali kazanç açısından bu iddia abartılı da olsa, sunuş ve resim kullanma açısından hay li ilerleme kaydedildiği bir gerçektir. 1904’te yeni bir reklam sirketinin belirdiğine tanık oluyoruz: "İstanbul İlan Acentesi ve Komisyon îdaresi".
Bugün promosyon adıyla andığımız girişim, ilk kez 1870’de Hadika (Bahçe) Dergisi’nin abonelerine çiçek tohumu ve fidan dağıtmasıyla başlamıştır, ama gerçek gelişmesine bu yıllarda ulaşır. Nitekim en çok tü ketilen mallardan sigara kağıdı tüccarları da promosyonlu rekabete başlamıştır.
Böylece Abdülhamit dönemi, reklamcılığın meslekleşmesi yönünde ileri adımlar atılırken, ilan-reklam farkının da anlaşılmaya başlandığı yıllar olmuştur, îlk kez el ve duvar ilanları da beliremeye başlar. Yazılar kısalır, başlıklar, hele resim kullanımı artar. Elbiseli ya da haçı açık Avrupalı kadın resimleri -elle çizim- rahatça kullanılır. İlk kez fotoğraf kullanımına da bu sürede rastlanmıştır. Çerçeve kullanarak. baslığı yan koyarak dikkat çekme çabaları da belirir. Hedef kitleyi ikna açısından, eskiden hep Avrupalı tanık göstermek adet iken, yerli tanık ve övgücü kullanmak da bu dönemde başlamıştır.
Bu gelişme 1908’de ikinci Meşrutiyet’in ilanıyla bir patlama haline gelir. 1909-1911 arasında üç tane "Reklam Gazetesi." çıktığına tanık oluyoruz. Çok yaşayamamışlar, ama bir ihtiyacın belirmiş olduğuna tanıktırlar.
Aynı zamanda sadece reklam acenteliği yapan şirketlerin neredeyse bir düzineye vardığı görülür. Bir toplum hem tüketimi hem de üretimi belli bir düzeye varmadıkça, reklamcılığa böyle bir yoğunlukla yönelemez. Her ne kadar ilan ve iancılık da baslıklar için hattat kullanılmasının artması, baslıkların kısalıp vurucu nitelik kazanması ile metinlerin kısalması, çerçeve ve dişi klişe biçimleri kullanılmakta ve resmi ticari ilan ayırımı lam yapılamamakla ise de, arlık 40 yıl öncesinden çok farklı bir yerde durulmaktadır.
Dönemin mesleki açıdan yenilikleri şunlardır:
Başlıklar için hatta kullanılmasının artması, dikkat çekmek için ilanı yan yerlestirmeye çok başvurulması. kurumların daha çok ilan kampanyasına basvurması. En önemli yenilikler ise, duvar ilanı uygulamasının yaygınlaşmaya başlamış elması oldu.
İlancılık mesleği konusunda gazetelerde en çok haber ve makaleye rastlanan 1880-1908 yıllarında. Amerikan türü sansasyona dayalı ilanlara bol bol övgü vardır. Ama asıl önemlisi, eskinin aksine yerli üretim ve hizmet ilanlarında büyük bir artışın görülmesidir.
1840 yılında ilk sayısında "İlanat" başlıklı sütunuyla Ceride-i Havadis Gazetesi yepyeni bir mesleği başlatmış oldu, ama tellallar aracılığıyla sürdürülen hem ticari hem de siyasi amaçlı "sözlü ilan" geleneği, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde de hala devam ediyordu. Türk Basınında ilk resimli ilan 1864 de Tercuman-ı Ahval’de iki gün üstüste yayımlanan Loton Ciznel müessesesine ait demir eşya ve makine reklamıdır.
MEŞRUTİYET DEVRİ:
1908 Meşrutiyetiyle gelen basın özgürlüğü, hakiki anlamıyla ilancılığın başlangıcım sağladı. Bu arada, bu alanda istikbal gören bir kaç müteşebbis faaliyete girişti ve 1909’da İlancılık Kollektif Şirketi kuruldu. Fakat sık sık batıp çıkan gazeteler ve birkaç yıl sonra patlayan Balkan ve l. ci Dünya Savaşlarının ekonomik hayatı felce uğratması basın özgürlüğünü ve Reklamcılığı duraklatmış, hatta eskisinden de geriye götürmüştür. Bu durum. Cumhuriyetin ilanına kadar sürdü.
CUMHURİYET VE SONRASI:
Dönemin en önemli gelişmesi. o zamana kadar bu alana tamamen yabancı kalan Ankara’nın ilanı keşfetmesi olmuştur. Milli Mücadele’nin merkezi olunca, Ankara’ya gelen Balkanlı Batı Anadolulu kadroların ihtiyaç duydukları eşyalar ve yaşam türü ilana başvurmayı zorunlu kıldı.
Bu oluşumun önemi, Ankara’nın Başkent oluşundan ve Cumhuriyet’in ilanından sonra, ülkenin yöneliminde alacağı etkenliğe bu alanda da hazırlanmış olmasındandır. Zaferden sonra yabancı kökenliler çekilirken yerli reklamcıların mesleği devam ettirecek bir düzeye erişmiş olması. özellikle 192S sonlarında yeni Türk harflerine geçilmesinden sonraki açılış ta aksamamanın sağlanmasına yardımcı olmuştur.
Aynı dönemde dünya ekonomik krizin bilmesi ile devletçi ekonomi politikalarına girilince, yoğun bir yerli malı kampanyası belir di. Aynı zamanda Hancılık tan reklamcılığa geçişin mi marı ünlü grafikçi İhap Hulusi Görey, eserleriyle yepyeni bir döneni haşlattı. ünün, ya/ısı son derece a/, ağırlığı çizimlerin oluşturdu ğu eserleri bir okul yaratmış tır.
O döneme kadar reklam yazarı yetişlinnemiş olan bu meslek, böylece uluslararası çapla bir sanatçıya kavuşa-rak -İhap Hulusi’nin Av rupa’da da yayınlanmış pek çok eseri vardır- asıl hedefi olan reklamcılığa geçmiş ol du. Bi/deki reklamcılığın lam meslek haline gelmesi ikinci Dünya Şavaşı’ndan sonradır.
Gazetecilik ve İlancılık 1924’den itibaren tekrar gelişme yoluna girdi. Ford ve Bayer’in programlı ve sürekli reklamları hamlelere yol açmış, bunlardan örnek alan yerli firmaların da reklama önem vermesi basın mensuplarının yüzünü güldürmüştür. 1928’deki harf devrimi kısa bir duraklamaya sebebiyet vermişse de alışma devresinden sonraki ileri hareket başdöndürücü süratte olmuştur.
1928’de 50 bini bulmayan günlük tiraj 1936’da 150 bine erişmiştir. 1938’de ilanın santimi 20-30 kuruştur, yılda 300 bin liralık ticari, 200 bin liralık resmi ilan yapılmakta, 30 bin basan en yüksek tirajlı gazeteler ayda ortalama 3.000 liralık reklam geliri sağla maktadır. ikinci Dünya Savacının başlama sıyla yılda 200 bin liraya düşen reklam harca maları 1942’den sonra süratle yükselmiştir. 1943’de 500 bin lira iken, 1946’da 800 bin li raya çıkmış, 1948’de 1.5 milyon, 1951’de 3, 1953’de 5, 1955’de 8.5 milyon liralık, hem de sadece ticari ilan yapılmıştır. Bunlara resmi ilanlar da katılınca artışın ne derece hızlı olduğu ortaya çıkar. Artışın nedenleri, bütün dünyadaki gibi, ekonomik gelişimin yanı sıra gazetelerin teknik yönden düzelmesi ve tiraj ların yükselmesidir. Nitekim 1945’de günde 150 bin olan tiraj, 1955’de yarım milyonu geçmiştir. Aynı zamanda artışı değerlendirirken para değerindeki düşüşü de hesaba katmak doğru olur. Bu durumda hareket artışının, harcama arıtışına oranla daha az olduğu görülecektir. Reklam harcamaları 1957’10, 1959’da 18 milyona ulaşmıştır. 1981’de 200milyon yakın bir tutardır. 1955’in yarım milyon tirajına karşın 80’yıllarda tek .aşına yarım milyona yaklaşan hatta geçer gazete tirajları mevcuttu.
Birinci Dünya Savaşı yıl larındaki durgunluğun ardından 1919’da yeniden canlan ma görüldü. Bu dönemde, özellikle hem acentelik artışına hem de sunuşta yeniliklere rastlıyoruz. Karikatürist ve mizahçı olmasının avan tajıyla. Sedat Simavi grafikerliğe yeni bir ufuk açtı.
Her ilanı değişik bir çer çeve içine yerleştirmenin ya nı sıra, kadın resmim bolca kullanmakla da dikkatleri çekmeye çalıştı. Başlık ve metinlerde de vurucu olmaya özel dikkat gösterdi. "Sinirli hanımların nazar-ı dikkatine" başlıklı ilan ilginç bir ör nek oluşturuyor, hem metni hem de resmiyle: "Mütehassıs Doktor Rüştü Recep tedavihanesinde, sinir /.aatı, yüksek yürek çarpıntısı, uykusuzluk, inalçı ba^ ağrıları vesair her nevi ağrılar, felç ler, mide ve bağırsak tembelliğinden doğan hay.ımsızlık, inatçı kabı/, elektrik uygulaması, elektrik duşları, elektrikle mesaj vesaire ile tedavi ediliyor."
Bu devrede 1957 ile 1961 arasının reklamcılar için en karanlık yıllar olduğuna da değinmek gerekir. 27.11.1957 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Gazete ve Dergilere ilan verme hakkı sadece Resmi ilanlar Şirketi’ne ta nınıyor, böylece ajanslar ve prodüktörlerin yayın organlarıyla doğrudan doğruya temas imkanı kalkmış oluyordu. Bunda o günkü hükümetin, düştüğü politik buhran içinde, özgür basını maddi zorlamalarla kontrolün» alma amacı açıkça görülmektedir. Neyse ki bu durum uzun sürmedi 1960 devrimi ertesinde 7.1.1961 tarihinde yürürlüğe giren 195 sayılı kanunla Basın ilan Kurumu teşkil edil di ve sadece "Resmi ilanlar ve yabancı menşe’li reklamlar bu kurum kanalıyla yayınlanabilir" şanı ile bütün ilan ve reklamlar serbest bırakıldı.
REKLAM AJANSLARI:
Sezgisel reklamcılık devresinde bir kaç sanatçı, kişisel kabiliyet ve gayretleriyle reklam dünyasının aranan isimleri olmuşlardır. Bunlar arasında başta thap Hulusi Görey olmak üzere Mesut Manİoglu, Atıf Tuna, Namık Bayık, Salih Acar, Bedri Kökten vb. sayıla bilir.
Ancak, basın hayatındaki gelişmenin parale-linde reklamcılık da günden güne ilerlemiş, bu alana atılan kişilerin çabaları ve bilimsel çalışmaları ile günümüzün modern reklam ajansları doğmuştur,
Ekonomik alanda kıpırdanmaların başladı ğı, 2 nci Dünya Savaşımn bitimine yakıngünlerde Eli Acıman, Vitali Hakko ve Began adında üç müteşebbis bir araya gelerek Faal Reklam Acentesi adıyla bir ortaklık kurdu lar. Yıl 1944... Eli Acıman, Saint Joseph lise-sindeki tahsilin! yarıda bırakıp Fransa’ya git miş, 8 ay gazetecilik kursu gördükten sonra yurda dönüsünde baba mesleği olan iplikçili ğe rağbet etmeyerek, ileri bir görüşle reklam cılık alanındaki ilk bilinçli adımı atmışiı. Bu teşebbüsüne, o zaman Mahmutpaşa’da Şap kacılık yapan, halen Vakko müesseselerinin sahibi Vitalİ Hakko ile Koç şirketinde çalışan B. Began da iştirak etmiş, ancak işler umul duğu gibi yürümeyince Vitali Hakko kendi işlerine bakmak, Began da Amerika’ya git mek bahanesiyle ortaklıktan ayrılnıışlardı.
1946’da Vehbi Koç’la tanışan Eli Acıman, o sıralarda Koç-Ankara. Koç-Fermeneciler, Koç-Beyoğlu ve Koç-Lastik şubeleriyle faaliyette bulunan KOÇ sirkelinin reklam İşlerini aldı. Böylece birdenbire geniş iş imkanına kavuşanAcentesi,Faal kadrosunu genişletmek üzere teşebbüse girişti ve part-time çalışmak üzere yabancı dil bilen reklam yazan olarak Afif Erdemir’i işe aldı. Bu sırada firmanın resim işlerine Nesim Natan, muhasebesine Benjamin Pinhas bakıyor, firma bu küçücük kadrosu ile yılda 100 Bin lira ciro yapıyordu.
1949-1951 yıllarında Afif Erdemir askerlik görevini yaparken, o devrin en büyük reklam yaptıncılanndan Necip Akar da Faal Acentesinin müşterileri arasına girdi. Günden güne gelişen firma, 1957’de Eli Acıman, Afif Erdemir ve Nesim Natan’ın 50’şer bin lira sermaye ile ve müsavi şartlarla iştirak ettiği bir şirket haline dönüşerek Faal Ajans adını aldı. Aynı yıl Eli Acıman 3 yıl kalmak üzere Amerika’ya gitti. 1960’da dönüşünü İzleyen 5 yıl içinde çığ gibi büyüyen Ajans zengin bir müşteri lislesine sahip oldu, 1965 yılında çok genişleyen iş hacminin gerektirdiği bazı zor lamalar sonunda ortaklar dostça ayrıldılar ve Eli Acıman MANAJANS, Afif Erdemir de YENİ AJANS adıyla iki ayrı şirket tesis etli ler, Ayrılış sırasında müşterilerim de taksim eden bu iki Ajans, her geçen yıl biraz daha gelişip portföylerine yeni müşteriler katmak sureliyle bugün, memlekelimizin en başta ge len iki dev reklamcılık kuruluşu haline gelmişlerdir.
Üçüncü büyük ajans olarak 1952’de Memduh Moran’ın 5 kişilik kadroyla kurduğu Reklam Moran’ı sayabiliriz. 1953’de 100 bin lira sermaye ile Anonim Şirket haline dönü şen Reklam Moran, o yıl 556 bin lira ciro yapmışiır.
Ajans, baştaYapı ve Kredi Bankası olmak üzere içinde Unilever’in bir kısım mamulleri ve Singer’in de bulunduğu zengin bir müşteri listesİne sahiptir. 1957’de değişen Ticaret Ka-nununun yeni hükümlerine göre sermayesi müsait olmadığından 1958’de Limited Şirket haline geçmiş, 18 yıl boyunca gelişerek kad-rosunu 55 kişiye, cirosunu 30 milyona çıkar mayı başarmıştır.
1909’da kurulması nedeniyle en eski reklam cılık kuruluşu olan ilimcilik Kollektif Şirketi büyük cirosuna rağmen bir Reklam Ajansından ziyade ilan komisyoncusu görünüsündedir. Aynı usullerle çalışan Reklamcılık Şirke ti ve yukarıda bahsettiğimiz 3 ajansla birlikte Türkiye’nin en ciro yönünden başta gelen 5 reklam firmasınını teşkil eder.
Avrupa’dan gelen malla rın, başlıca giyim, ev eşyala rı, güzellik ürünleri, makine lerin ilanları artarken yani günlük yaşamımızda kullan dığımız eşyalarla giderek Batılılara benzerken, üretim de ve ticarette onlar gibi ol ma eğliminin de giderek arttığına bol bol örnek buluyo ruz. Baker, Kariman, Iştayn gibi büyük mağazalar yarım hatta tam sayfa ilanlar verir ken, Kani ipekçi’nin Hüsnü intihab Mağazası’nın da aralarına katıldığı görülüyor, îç çamaşırdan sofra takımına, abajurlu lambadan saate kadar her şeyi satan mağazasıyla rekabete girişmiş. Bu kurumların sürekli kampan ya sürdürmesi diğer ürünleri de etkilemiştir.
İlancılık Koli. Şti. 1970’de büyük bir aşama yaparak çoğu eski ortakların oğul ları olan genç bir idareci grubunu iş başına geçirmiştir. Bu gençlerin modern anlayışı ve ileri görüşü ile İlancılık Koli. Şti.’nin de ko misyonculuğu ikinci plana bırakarak modern bir reklam ajansı olma yolunda olumlu adımlar atmıştır.
Dikkate değer ve köklü bir ajans olarak Grafika’dan da bahsetmek gerekir. En eski rek lamcılık kuruluşlarından biri olan Grafika, G. Scialom ve Martin Borman adında iki ortağın matbaacılıkla işe başlayıp reklamcılık yönünde geliştirdiği modern bir ajanstır. Kaliteli bir fotoğraf stüdyosu da bulunan Grafika,başta Unilever olmak üzere birçok müşteriye sahiptir. 70’lerin sonununda film şubesini, Sintel Film’in ortaklarından Mehmet Muhtar’ı kadrosuna alarak geliştiren Grafika, böylece sinemayı da önem verdiği mecralar arasına almıştır.
Dönemin modern anlayıştaki kuruluşlarının içinde göze batanlardan biri de Ankara Reklam Ajansıdır. 1962 yılında Ankara Makarna Fabrikasının Satış Müdürü olan Sadettin Ağırnas, radyoda bir program kiralayarak reklamcılığa atılmıştır. Yıllarca makarna fabrikasında satış işlerini idare etmiş olması nedeniyle gıda maddeleri pazarını ve dağıtım kanallarını yakından tanıması, reklamcılığı pazarlama açısından ele almasına yol açmış tır. Nitekim bünyesinde ilk araştırma şubesi kuran ajans Ankara Reklamdır. Sadettin Ağırnas reklamcılığa bir bilim olarak bak mış, 1965’den itibaren de bu yönde örgütlenmeye çalışmıştır. Araştırma, satış teşviki şubeleri ve satış elemanları eğitimi yapabilecek nitelikteki kadrosu ile müşterilerine reklam cılığın yanı sıra pazarlama hizmetleri de vermiştir. Reklamcılığın bilimsel tarafına ağırlık verirken bir ajansın can damarını ya ratıcı yönünün teşkil ettiğini de akıldan çı karmayan Sadettin Ağırnas, 1967’de Sintel Film’in sahibi Yüksel Unsal da dahil olmak üzere bütün personeli ve teçhizatıyla birlikte Ankara Reklam bünyesine alarak bu kanadını da takviye etmiştir.
Ankara Reklam; 1970’de Amerika’dan danışman olarak gelen eski AAAA başkanlarından 45 yıllık reklam cı Harold L. Mc Clinton’un yeni organizasy onu ve personeli eğitmesi ile çağa ayak uydurmaya çabalamıştır. Ciro bakımından başta gelen ajanslara erişememekle beraber yetişmiş elemanlar ve kalabalık kadro yönünden göze batmakatadır. Müşteri bakı mından fazla zengin olamaması, modern pa zarlama anlayışına sahip firmalar araması, bunun dışındakilerle çalışmaktan kaçınması prensiplerine bağlanabilir.
Pazarlama ve reklamcılık alanlarında bilimsel devrenin geldiğini görüp piyasa etüt ve araştırmalarının önem kazandığını dikkate alan bazı kişiler de bu işi konu edinen firmalar kurmuşlardır. Bunların en eski ve en tanınmışı, işletme Fakültesi öğretim üyelerinden Dr. Nezihi Neyzi’nin kurduğu PEVA, gerek iş adamları ve firmalar, gerekse reklam ajanslarına, istedikleri konularda piyasa etüt ve araştırmaları sunmuştur.
70’lerin sonu ve 80’lerde dikkate değer bir husus da batıdaki birleşme ve örgütlenmeye karşı, bizde dağılma ve kişiselleşmenin daha çok görülmesidir. Faal Ajansın ikiye bölünmesi gibi, bu yıllarda kurulan yeni reklam ajanslarının çoğu da büyük firmalarda yetişen ve sivrilen kişilerin ayrılarak kendi başlarına iş kurmalarıyla oluşmuştur.. Bu durum, bazı kişilerin, büyük bir ajansın calışmasına güç katmaktansa, kü çük de olsa kendi başlarına bir kuruluşun patronu olmayı tercih etmelerinin sonucudur.
TÜRKİYE’DE RADYO:
Türkiye’de ilk radyo istasyonu, 1927 yılında yeni postanenin üst kalında kurulan küçük bir verici postadır. Bunu birkaç yıl sonra Ankara’daki diğer bir küçük vericinin yayma gi rişi izlemiştir. Gelirlerim abonelerden aldıkları ücretlerle sağlayan bu özel kurumlar, Han konusundaki çok seyrek istekleri de cevaplandırıyorlardı. Ancak yayın alanlarının darlığı ve abone sayısının azlığı radyo reklamcılığının gelişmesin! engelliyordu.
1938’de radyo kurma ve işletme yetkisi, çıka rılan kanunla Münakalat Vekaletine veril miş, hemen arkasından Ankara Radyosu işletmeye açılmıştır. Böylece Devlet yöntemine giren radyoculukta İlan ve reklama yer verilmiyordu. 1939’da Matbuat Umum Müdürlüğüne bağlanan radyoların kuruluş kanunu 1949’da yeniden değiştirilmiş, Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğüne bağlı bir Daire Müdürlüğü ile yönetilen radyolarda bazı resmi bildiriler Dışında, reklamlara yine izin verilmemiştir.
1949’da kurulan ve oldukça geniş bir yayın alanına sahip olan İstanbul Radyosu, 1950’den sonra süratle gelişen ekonomik dü zen içinde, devamlı olarak ilan ve reklam taleplerine hedef olmuştur. Nihayet, çeşitli zorlamalar karşısında 3/12/402 sayı ve 27.1.1951 tarihli Bakanlar Kurulu Kararna mesiyle radyolar reklama açılmıştır. Bu, yurdumuzda düzenli radyo reklamcılığının baş lama tarihidir,
Bu kararname, 26.2.1962’de kaldırılarak ek sik yönleri tamamlanıp işlemeyen tarafları düzeltilmiş olarak 6/233 sayılı kararname yürürlüğe girmiştir. Bu değişiklik de pek ya rarlı olamamış, nihayet 1.5.1964 tarihinde kabul edilen 359 sayılı kanunla radyoların idaresi TRT- Türkiye Radyo Televizyon Kurumuna bırakılmıştır.
RADYO reklamcılığı:
Radyoların reklama açıldığı 1951 yılından itibaren ilk reklam saatleri bankalar, resmi, yarı resmi kuruluşlar ve büyük firmalar tarafından özel program yapmak üzere kiralan dı. Sonraları ileri görüşlü bazı kişiler, kollektif reklam programları düzenlemek suretiyle profesyonel radyo reklamcılığım başlattılar.
Amerika’da Wayne Couuty Universty’de bir sömestr reklamcılık ve muhasebe tahsil ettik ten sonra yurda dönen Faruk Deniz, 1956 yılında 5.000 lira sermaye ile Televizyon reklam’ı kurarak radyo reklamcılığına başladı. Yine bu sıralarda Sedef Reklam adı altında aynı alana atılan. Türkan Sedefoğlu hem ilk radyo reklamcılarından biri, hem de ilk ka dın reklamcı sayılabilir.
İstanbul Radyosundaki bu teşebbüslerin paralelinde, Ankara’da da Can Okan. Teleradyo adındaki firmasıyla radyo reklamcılığının öncüsü oldu.
Hareket süratle gelişti, 1957-1959 arasında Radar Reklam, Ses Reklam, Melodi Reklam, Anten Reklam gibi kuruluşlar birbirini izle di. Genellikle Türkiye radyolarında spiker ve teknisyen olarak çalışmış olanlar, konuyu yakından tanımaları nedeniyle radyo reklamcılığının başarılı kişileri oldular. Bunlar ara sında Tank Gürcan-Farek Yener ikilisinin kurduğu Anten Reklam, Maarifi Orhon’un Orhon Reklam’ı, Türkan Poyrazoğlu’nun Poyraz Reklam’ı, Alkan Soykök’ün Tunç. Altın Soylu’nun Altın Reklamları sayılabilir.
TÜRKİYE’DE REKLAM FİLMLERİ:
Başlangıçta bazı iş adamla rı kendi istek ve teşebbüsleriyle, film prodüksiyon firnmalarına bir takım basit filmler yaptırarak reklamcılığın sinema mecrasına girmesine ön ayak olmuşlardır. Bunlar ara sında Güven Sigorta, Cemil Akar (Radyolin), Krem Pertev ve Rıdvan Umay sayılabilir.
Bu konuyu ciddi olarak ele alıp reklam filmi alanının açılmasında öncü olanların ba sında Güzel Sanatlar Akademisi Profesörlerinden Vedat Ar’ı görüyoruz. Vedat Ar, Filmar adındaki firmasında hazırladığı esprili çalışmalarıyla halka reklam filmlerim sevdirip kabul ettirmekte baş rolü oynamıştır. Amerika’da ihtisas yapmış olan tanınmış fo toğrafçı ve film kameramanı Kemal Baysal da titiz çalışmasıyla hazırladığı reklam film leriyle bu alanda kaliteli eserler vermiştir.
Amerikan Haberler Bürosunun desteği ile dokümanter ve aktüalite filmleri hazırlamak üzere İlhan Arakon, Haluk Durukal, Galip San üçlüsünün kurduğu ADS ajansı, sonra ları reklam filmi çalışmalarım da konuları arasına almıştır, 1949’da AND Film’de canlı resim çalışmalarına başlayarak Türkiye’de bu tekniği ilk gerçekleştiren kişi olan Yüksel Unsal, 1960’da Vedat Ar ile birlikte Vog-Bali firması için hazırladığı bir seri filmi animasyonun reklam alanına girmesini sağlamıştır.
1961’de Yüksel Ünsal-Mehmet Muhtar-Kemal Baysal ortaklığı, ilk renkli reklam filmlerini yapmaya başlıyordu. O sıralarda memleketimizde renkli filmlerin banyo ve kopya işlemleri yapılamadığından, işin en güç yönünü bu filmlerin laboratuar işlemleri için iki defa yurt dışına gidip gelmesi teşkil ediyordu. Her ne kadar Almanya’daki Arnold Richter ile İngiltere’deki Arthur Rank stüdyoları ile anlaşmalar yapılmışsa da yıkanmamış filmin yurt dışına çıkışı, her seferinde Bakanlar Kurulu müsaadesini gerektirmesi nedeniyle büyük bir problem oluyordu. Bütün güçlüklere rağmen bir yıl içinde çeşitli bankalar ve firmalara başarılı renkli reklam filmleri yapıldı.
1962’de Mehmet Muhtar ile Yüksel Unsal, Kemal Baysal’dan ayrılarak Sintel Film’i kurdular. Başta Unilever ve Türk Ticaret Bankası olmak üzere çeşitli işletmeye renkli, siyah-beyaz, normal ve animasyon türünde filmler hazırlandılar.
Ancak sezgisel reklamcılığın yerini yavaş yavaş bilimsel reklamcılığın aldığını ve modern reklamcılık anlayışı içinde bir prodüksiyon firmasının tek basma başarı sağlayamayacağım, bir ajans çalışması gerektirdiğini hisse den ortaklar 1967’de Sintel Film’i kapattılar ve Mehmet Muhtar Grafika Reklam Ajansı nın Film departmanına, Yüksel Unsal da An kara Reklam Ajansının Yaratıcı Daire Başkanlığına geçtiler.
1964-1965 yılları film reklamcılığının en hareketli devreleridir. Gerek basında gerekse AND Film’in canlı resim çalışmalarında başarı göstermiş karikatüristler reklam filmi yapımında çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Ali Ulvi Ersoy-Bedri Koraman-Yalcın Tüzecan’ın bir araya gelerek kurduğu Karikatür Reklam, üç sanatçının eş değerde olması ve yardımcı kadronun yetersizliği nedeniyle uzun ömürlü olamamıştır. Bu arada Ferruh Doğan, Yalçın Çetin, Eflatun Nuri, Tonguç gibi sanatçılar da çeşitli adlarda çeşitli firma lar kurup dağılarak birçok animasyon çalışmaları yapmışlardır. Reklam filmlerini bambaşka açıdan ele alan İstan bul Reklam, kollektif radyo reklamcılığının bir benzerini sinemada uygulamıştır. Ancak çoğu 5-6 metrelik siyah-beyaz ve basit animas yon çalışmalarından ibaret bu filmler yapımcısına büyük yarar sağlamışsa da film reklamcılığına yarardan ziyade zarar vermiş, halkın tepkilerine hedef olmuştur. Zaman zaman Altan Erbulak, Oğuz Aral gibi kari katür alanında haklı ün yapmış sanatçılarla çalışması dahi istanbul Reklam’ın olumsuz sonuçlara gidişini önleyememiştir.
Reklam'ın tarihi
Reklam fikri ve anlayışı insanlar arasında alışverişin başlamasıyla beraber doğmuştur.
Bununla birlikte kitle iletişim araçları ile reklamcılığın tarihsel gelişimi arasında da yakın bir ilişki vardır. "M.Ö. 3000'li yıllar, Sondape ve Frybyiarper gibi yazarlarca reklamcılığın başlangıç tarihi olarak kabul edilir.
Bu dönemde tüccarların, çığırtkanlar aracılığıyla satış yapma çabaları, dükkanlarının önlerine koydukları tabelalar reklamcılık tarihinin ilk mecra örnekleri olarak bilinmektedir.
Özellikle eski Mısır'da cadde üzerinde aynı reklama rastlanması, bugün de kullanılan tekrarlama
sisteminin o zamanlardan düşünüldüğünün misalidir. Ortaçağda reklamcılık daha ziyade çığırtkanlar, tellallar vasıtasıyla yapılmaktaydı. Bu ise radyo reklamcılığının primitif numunesi sayılabilir.
Reklamcılık eski dönemlerde çok iptidai örneklerde, daha ziyade sesli reklamlarla yapılıyordu. Çığırtkanların, tellalların yaptığı bir uygulamaydı. Kişisel büyük rol oynamaktaydı. Espri gücü, hitap kabiliyeti olan bir satıcı diğerinden daha fazla başarılı olmaktaydı.
Böylece sesli spotlarla başlayan reklamcılık, marka ve amblemlerin gelişmesi ile değişik mecralara yöneldi: özellikle Ortaçağ esnaf loncaları kalite kontrolü esasını benimseyince markalaşma şart oldu.
Osnabrück dokuma imalatçısı kalite kontrolü sayesinde diğer Westphalia dokumacılarından % 20 yüksek fiyatla satış yapabiliyordu. Tabii ki malın ayırt edilebilmesi için de bir işaret koymak zorunda idi. İmalatın merkezileşmesi ve nakliyecilikte gelişme sayesinde çeşitli malların çok uzaklardan getirilebilmesi, farklılaştırmayı sonraki dönemlerde bariz biçimde öne çıkardı. Eskiçağ ve Ortaçağ Avrupa'sında işaretler sembolikti. Romalı bir sütçünün işareti keçi, fırıncınınki ise değirmeni hatırlatması nedeni ile katır idi. Dayak yiyen bir çocuk okulu temsil ediyordu. Ortaçağ İngiltere'sinde han kapılarına armalar asılı idi, Londra gemi üreticileri, direklerine amblem olarak çubuk içen Hintli figürünü işliyorlardı.
Ancak matbaanın 1450 yılında icadıyla reklam, bugün algıladığımız biçimde, kitle iletişimiyle birlikte var olmuştur. Matbaanın bulunuşundan 30 yıl sonra İngiltere'de bir matbaacı bastığı kitapların pazarlanması sorunuyla karşılaşınca, 1480 de ilk duvar afişi Londra'da bir kilise kapısına asıldı, William Caxlon'un rahipler için hazırladığı "The Pyes of Salisbury Use" adlı kitabinin ilanı idi bu.
Bu uygulama, reklamcılık tarihinin ilk basılı reklam mecrası örneği olarak kabul edilir. Sonraki yıllarda diğer Avrupa ülkelerinde de yayınlanmaya başlayan gazeteler birer reklam mecrası olarak gelişmeye başlar.
17. Asır başlarında İngiltere'de reklamcılık ilk adımlarını atıyordu. Nicholas Bourne ve Thomas Archer'ın 1622 de yayınlanmaya başladığı The New, ilk İngiliz gazetesidir. Reklam tarihçisi Henry Sampson 1650'de ilk gazete ilanlarına rastladığını söyler bu Several Proceedings'in Parliament gazetesinde çıkan ve çalınmış 12 atın geri getirilmesi halinde mükafat vaadeden bir ilandır.
Başka bir tarihçi olan Frank Presbery ise ilk ilanın Mercurius Britannicus'da 1625'de çıkan bir kitap reklamı oldugunu ileri sürmekledir. Her halükarda 17.yüzyılın, yeni bir medya olan basının doğuşu ile modern reklamcılığa ilk adımın atıldığı devir olduğu söylenebilir. Bilinen gazete ilanı 1525 de Almanya'da neşredilen bir ilaç reklamıdır. Bundan tam bir asır sonra 1625 de Londra Gazetelerinde de ilanlara rastlanmaya başlanır ki 1650'de Londra gazeteleri çay, kahve, çikolata ilanlarıyla dolup taşıyordu,
Çok ileri bir görüşle reklam yaptıracak müşterinin reklamlarının bir ajans tarafından yönetilmesi düşüncesi ilk kez 1588'de Fransız düşü nürü Montaigne tarafından şöyle ortaya atılmıştır: "Biri sinin satılık incileri varsa, bir hizmetçi veya Paris'e seyahat için müracaat edeceği bir büroya ihtiyaç vardır." Bu, günümüzün reklam ajansına ilk referans olarak alınabilecek bir tanımlamadır.
Reklamcılığın öncülerinden Joseph Addison, 1710 yılında Tatlere'e yazdığı bir mektupla, reklamcılık anlayışını şöyle açıklıyor: "Reklam yazarlığı denen büyük sanat okuyucuyu avlamak için keşfedilmiş en uygun metottur, Bu sanat olmasaydı bir çok güzel şey görünemez, kaybolurdu."
Tatler, hükümetteki işinden ayrılınca Addison ve Richard Steele île Spectator gazetesinde birleştiler. Yayınları arasında çay, kahve, çi kolata kitap, ev eşyası, mezat ve buluşma reklamları yer alıyordu. 1710 da Spectator'da bir diş macunu söyle tanıtılıyor.
"Dişleri temizleyen bu eşsiz toz. İngiltere'de asiller ve kibarlar arasında büyük memnuniyet uyandıracaktır."
Montague dükü, halkın reklam vasıtasıyle herşeye inandırabileceğini savunan İngiliz asillerinden biridir. Dük, arkadaşı Lord Chesterfield ile bu konuda bahse tutuşur. "Tiyatroda bir adam. Yalnız bastonu ile bir or kestranın çalabileceği bir parça çalacak ve alelade bir şarap şişesine girerek şarkı söyleye cektir." şeklinde bir ilan ile halkı kandırabileceğini iddia eder. Lord Chesterfield tam tersini düşünmektedir. 1849 da bu ilan birkaç Londra gazetesinde yayınlandı. Montague dükü haklı çıkmıştı, bina kalabalıktan sıkıştı, hayal kırıklığına uğrayıp bu şakadan hoşlanmayan halk tiyatroyu yerle bir etti.
Aynı yıllarda Amerika'da bir reklamcı faaliyetteydi: Paratoneri icad eden ve fizik tarihine adını yazdıran Benjamin Franklin, reklamcılık ve halkla ilişkilerde gerekli bütün özelliklere yaradılıştan sahip bir kişiydi. 1729 da Pennsylvania Gazette'in ilk sayısında baş makalenin üstünde ilk sabun ilanını yerleştirmiştir.
1864'de bir biografist, Franklin için şunları yazmaktadır; "Franklin reklamcılığın ana prensiplerini vaazeden, ilancılığı bir lokomotif olarak kullanan adamdır. Biz şimdi onun sistemlerim kullanıyoruz."
Franklin iyi bir yayıncı, iyi bir satıcı ve iyi bir reklamcı olmasının yanı sıra iyi bir reklam yazarıdır da. İşte ondan bir örnek:
"Soğuk havalar insanı tedirgin etmesinin yanı sıra tehlikeli sonuçlar da doğurabilir. Bilhassa bütün gün evde oturan kadınlar, üşütüp nezle, grip gibi hastalıklara sık sık yakalanarak genç yaşta çökerler. Özellikle Kuzey kolonilerinde çok yaygın olan bu duruma mani olmak için Pennsylvania şöminelerini kullanın."
Bu örnekte görüldüğü gibi Franklin, günümüzün usta reklam yazarları gibi direkt olarak malın değil, dolaylı olarak, sıhhat ve konfor temasını işlemek yoluyla, fonksiyonun reklamını yapmaktadır.
18. Asrın İngiltere 'sinde reklamcılık ağırbaşlı kişilerin gözüne batmaya başlar.
Dr, Samuel Johnson 1759'da Idler'de: "Reklamlar bir hayli çoğaldı. Vaadlerin ih tişamı ve belagatli sözler karşısında dikkatli olmak gerekiyor." Diyor ve şunu da itiraf ediyor:
"Reklamcılık mesleği artık mükemmelliğe yaklaşmıştır. Herhangi bir ıslahata lüzum yoktur." Dr. Johnson reklamcılığın kudreti sayesinde çok aptal ve çok zeki iki adamın aynı kabiliyette gösterilebileceğini söylemektedir.
1788 de , John Walter, hala muteber bir gazete olan London Times'i yayınlamaya başlarken. Şu prensibi benimsemişti: "Gazete bir hana benzer. Aynen bir han gibi, ahlak ve kanuna'' mugayir olmamak ve parasını ödemek şartı ile herkese kapıları açık olmalıdır."
Bu prensibi sayesinde büyük reklam gelirine sahip oldu. Eski bir İrlanda'lı muharip ve koyu bir İngiliz aleyhtarı olan Mathew Carey, Dublin de yayınladığı Volunteers Journal gazetesinde 1784'de, reklamcılara şöyle seslenmektedir:
"Lütfen bugünkü geniş yayın imkanları ile yüksek okuma ve kültür seviyesiyle mütenasip reklam fikirleri kullanınız."
Amerika'lı Faul Revere meslek olarak hakkaklık, gümüş, altın ve takma diş imalatının yanı sıra bunların tanıtımını da yapardı. 1768 de yayınladığı bir ilanın metni şöyle:
"Talihsiz bir kaza sonucu ön dişlerinizi kaybederek büyük zarara uğrayabilirsiniz. Üzülmeyin takma diş kullanın ve bizim yaptığımız dişlerin ne kadar kullanışlı ve tabii görünüşlü olduğunu kullananlardan sorun."
Başkan George Washington'da reklama inanmış ve kullanmıştı. 1789'da topraklarına yerleşmek üzere göçmenleri davet eden reklamlar kullanmıştı.
Benjamin H. Day. İlk defa çocuklar vasıtasıyla gazete satmayı deneyen ve 1833 de muhtemel müracaatları karşılamak üzere devamlı bir reklam müşaviri tutan ilk gazete sahibidir.
Kabiliyetli kişilerin şahsi çabalarıyla ilerleyen reklamcılık 1841 de ilk reklam ajansının kurulması ile daha bilinçli, planlı bir devreye girdi. 1841'de PHILADELPHIA'da kendi adına ilk reklam ajansını kuran Volney B.Palmer, reklamcıyı şöyle tanımlıyor:
"Reklamcı, tanıdığınız herkesin üstünde hikaye anlatma gücüne sahip, mücevherlerle kaplı tarlalarda, elinde altın bir asa ile köy köy dolaşıp sipariş toplayan, özel kabiliyetleri ve kendine müthiş güveni olan bir adamdır."
Palmer; 1845'de BOSTON. 1849'da NEWYORK'ta 2 şube açtı. Gazetelerden % 25 komisyon alıyor, ayrıca müşteriden ne koparsa kar sayıyordu.
NEW HAMPSHIRE'li bir çiftçi çocuğu olan George P.Rowell 19. Asrın ortalarında önemli reklam ajanslarından birini kurmuştur. Rowell'in ajansı. Palmer'in aksine yalnız basın değil, birçok sahalarda reklam faaliyetinde bulunuyordu. Medyalardaki reklam yerlerinin tamamını toptan kiralıyor, sonra bölerek yüksek fiyatla reklam yapacaklara satıyordu. Bu işteki başarısını gören birçok reklamcı bu rolü taklit ettiler. Tarihçiler ilk Amerikan Reklamcılarının, ekonomi piyasasında önemli ve hayati rol oynadığına hak vermektedirler. Tarihçi Ralph Hower. 1841-69 yılları arasındaki reklam ajanslarının faaliyetlerini şöyle özetlemektedir:
"Reklam ajanslarının mevcudiyeti, reklamverenler ve yayıncıların budalalığı sonucudur... Ajanslar, bu sağlam ekonomik kuruluşların sırtından kazanç sağlamaktadırlar. Ancak şunu da inkar etmemelidir ki ajanslar mal ve medyaların satışlarını büyük çapta kolaylaştırarak pazarlamanın gelişmesi ve ucuzluğun yayılmasına hizmet etmişlerdir.
Fransız ihtilalinden sonra is hayatında da büyük gelişmeler oldu. Teknik gelişmeler el işçiliğinden makine çağına geçişi sağladı, dolayısıyla bu önüne geçilmez gelişme sonucu, pazarlama ve reklamcılıkta büyük tatbikat sahaları açıldı,
Phineas Taylor Barnum, bu devrede yetişen büyük reklamcılardan biridir. En ilginç reklamlardan biri Joice Heth adlı bir kadınla ilgilidir. Meşhur Barnum sirkinde rol alan bu kadın sözde George Washington'un dadısıdır ve 1835'de 161 yaşındadır. Dişsiz ve kördü olan kadın... "Onu ben büyüttüm" demesini öğrenmişti. Barnum Nem York'un her tarafını el ilanları, duvar afişleri ile donattı, gazeteleri hikayelerle doldurdu. Kadın ölüp muazzam bir cenaze töreni ile kaldırılana kadar bu iş devam etti. Ancak otopsi sonucu kadının 80 yaşlarında olduğu anlaşıldı. Barnum buna karşı yayınladığı bir seri makale ile aslında kadının inancı ve imanı sayesinde sahip olduğu sağlam bünyesi nedeniyle böyle göründüğünü savunarak reklamına devam eti.
Barnum. Enteresan buluşlarla halkı defalarca aldattı. Bu durum Federal Trade Commission tarafından endişe ile karşılanıyor, bazı kişiler Barnum'un bu son moda usullerinden hoşlanmıyordu.
James Gordon Bennett halkı reklamları takip için gazete okumaya alıştıran ilk gazetecidir. Bennett bugün de kullanılan sınıflandırılmıs reklam tarzını uyguluyor, her konu için ayrı bir kolon ayırıyor ve reklamlar ait olduğu konuya ait kolonun dışına çıkmıyordu.
Fransız ihtilali sonrasında Aristokrasi yıkılmış, orta sınıf duruma hakim olmuştur. Tenkitçi Norman Foerster bu dönemi şöyle tanımlamaktadır:
"Yeni kralların saltanat asaları makinelerdir"
Bunun sonucu doğan büyük endüstri ve dolayısıyla geniş tüketici kitleleri ihtiyacı 1880'den sonra fabrika reklamlarının yaygınlaşmasını Sağladı.
1575 - 1905 arası, reklamcılığın en süratli gelişme gösterdiği dönemlerden biridir. Bu dönem ulusal düzeyde pazarlama devridir, bu devir büyük şehirlerin doğduğu, demiryolunun Amerika'yı baştan başa sardığı dönemdir,
özetle bu devir "Bırakınız yapsın" devridir.
1840'da 200 bin nüfusu olan New York 1870'de 1.5 milyona. 1905'de 3,5 milyona çıkmış. Chicago, Pittsburg. Cleveland. Kansas ne Omaha bu devirde büyük şehir hüviyetine bürünmüştür.
Böylece Endüstri; şehirlilerin yaşantılarım kolaylaştırma amacına yönelmiş, kesif tüketici kitleleri doğmuştur.
Amerika'da basın ilancılığı biraz geç başladı ama baş döndürücü bir süratle ilerledi; 24 Nisan 1704 de Boston News Letter gazetesinde ilk ilanın çıkmasından sonra, 1820 de Amerika'da 532 gazete 9.635,000 Amerikalıya hitabediyordu.
Bir Amerikan gazetesinde çıkan ilk tam sayfa reklamın 1878'in Aralık ayında John Wannamaker tarafından Philadeiphia Record'a verildiği söylenir; ne var ki bu ayrıcalığa San Francisco'daki White House da sahip çıkmaktadır. "Modern Reklamcılığın Babası" olarak tanınan John Wannamaker'm, 1874'da bir reklamın yayın hakkını alan ilk büyük mağaza sahibi olduğu kesindir. Tüccarlar prensinin, bulduğu reklam fikirlerini başka mağazaların çalmasını engellemek amacıyla almak zorunda kaldığı bir önlemdi bu.
Erken dönem reklamları çoğu zaman abartılıydı; gazetelerde ve dergilerde yayınlanan birkaç nükteli reklamı öne çıkarmak için pek çok şamatalı şeyler yayımlanıyordu. Örneğin Philadeiphia Sunday Gazette, 1877'de büyük Wannamaker mağazasını alaya alan bir yapmacık reklamlar dizisi yayımlamıştı.
Wanamaker. Reklam için şöyle der:
"Bu sanıldığı gibi haince bir oyun veya
anormal bir hareket değil sadece itici bir kuvvettir.
Artemus Ward iyi bir yazar ve felsefecidir. 1900'de Sapolio sabunları için meşhur "Lekesiz Şehir" kampanyasını uygulamıştır. Reklam metni açık, ayrıntılı ve esprili idi. Calkins ve Holden, bunun ilk başarılı çıngıl olduğunu söylerler
"O lepiska saçlı ünlü bir hizmetçidir.
Lekesiz şehrin döşemelerini temizler,
İşini bitirdikten sonra bir değil, iki gözlük bile taksanız,
Tek leke bulamazsınız.
İşi yavaş da değildir
Çünkü Sapolio kullanır,"
Bir başka temizleyici Phoebe Snow hakkında. Earnest Elmo Calkıns, Lackawanna demiryolları için bir seri reklam yapmış. O da şöyle:
Buffalo'ya deyin ki
Sabahtan okşama kadar Antrasit yollarında seyahat ettiğim halde
Phoebe Snow sayesinde Eldivenim temiz kaldı
1905'de Calkins. Gilette traş bıçakları için ulusal düzeyde bir kampanya düzenledi, Prof P.D.Converse'e yazdığı bir mektupta Calkins çalışmalarını şöyle özetliyor: "Bütün safhalar açıklanmıştır. Grafik çalışmalarla resimlendirilmiş, istatistikler, gazete ve mecmualar için eskizler, ticari yayınlar, afişler, dekaller. Broşürler ve eğitim planları hazırlanmıştır."
Londra'da 1812 de ilk reklam acentesinin kurulmasından sonra 1841'de Philadelphia'da Volney B.Palmer, ilk Amerikan reklam acentesini kurdu ve 4 yıl sonra Boston ve New York'da iki şube açtı.
1870'lerde Amerika'da çeşitli reklam ajansları faaliyetteydi. 1883 de aylık Ladies Home Journal ile dergi reklamcılığı da başladı. 1890 da bankaların kesif bir kampanyaya girişmesi reklam ajanslarını teşkilatlanmaya zorladı.
Bir İngiliz icadı olan bisikletin Amerika'ya girişi yeni bir saha doğurdu. 189I de Richard W. Sears. "mail-order" sistemiyle 100 milyon dolarlık bisiklet satışlarından en büyük hisseyi elde etti. 1892'de Kanada'da Mc.Kim ilk reklam şirketini kurdu.
1911 de Amerikan basının sekizde birini otomobil reklamları işgal ediyordu...
1880 de 200 milyon dolar tutan basın ilanına mukabil 1911 de 1 milyarlık reklam yapılmış. Bu tarihten itibaren baş döndürücü süratle artan reklam bütçeleri sadece basın sahasında 1946'da 3, 1950'de 5, 1960'da 11,6, 1963'de 13,2 milyar dolara erişiyor.
Reklamcılık uzmanı Julian Lois Watkins'in The World's 100 Greatest Advertise-ment/Dünyanın En Büyük 100 Reklamı için seçtiği dört büyük mağaza reklamının ikisi Macy's reklamlarıydı. Bunların en ünlüsü, 1948 Noel'inde, "Ah, Sevgilim bunu almalıydın!" diyen ve Macy mağazasından alınmış Noel armağanım açtıktan sonra kocasını öpen bir kadını gösteriyordu. Watkins Macy's mağazasında çalışan Barbara Coliyer tarafından yazılan bu reklamın, reklam çıkmadan önce ve çıktıktan sonra, müşterilerden çok sayıda mektup, telefon ve kişisel ziyaret almalarına yol açtığı belirtiliyor. Bloomingdale's, Lane Bryand, Rich's, Penny's ve daha pek çok mağaza dikkate değecek ölçüde erken bir zamanda çeşitli reklamlar düşünüp geliştirdiler; Bu arada Penny's mağazasının "Penny Düşüncesi"* bunlar arasında belki de en ünlü olanıydı. Lyman Bloomingdale, zekasıyla, New York'taki perakende satış mağazalarının başlattığı ilk ve en büyük kampanyasını oluşturdu.
Lyman Bloomingdale yüzyılın başında, bütün trenlerin ve troleybüslerin üstünü şu sloganla kaplattırdı;
"Bütün vagonlar Bloomingdales'e aktarma yapacaklar!";
1902'de, bu sloganı görsel olarak yaygınlaştırmak üzere "The Yellow Kid" ile "Buster Brown" adlı resimli öykülerin babası olan Richard F. Outcault, tutuldu. Bunun sonucunda, duvarlarda ve kentin her köşesinde açılan şemsiyelerin oluşturduğu tasarım ortaya çıktı.
1900 ile 1920 yılları arası sermayenin konsantrasyonu sürecinde Birleşik Devletler'de beliren tekelci eğilim ve giderek artan işyeri kapanmaları, reklamın gücünü yadsıyanlar için büyük bir gerçeği ifade etmektedir. Özellikle, 1903 yılından sonraki dönem, pazarlama açısından reklamcılık literatürünün hızlı geliştiği bir zaman dilimi olmuştu.
Bu süreç içersinde ders kitapları ikiye ayrılmıştır. İşadamlarına, uygulamada yararlanabilmeleri için hazırlanan reklamcılık kitapları, ders malzemesi olarak kullanılmamıştır. Reklamcılığı bir bütün olarak ele alan kitaplarda; reklam metninin hazırlanması, düzenlenmesi, reklam kampanyası, ekonomi ve psikoloji gibi konulara yer verilmişti.
Reklamcılık konusunda yazılan ilk eserlere örnek olarak; Walter D. Scott, The Theory of Advertising ve The Psychology of Adverti sing, Small Maynard Co. Boston, 1903 ve 1908 verile bilir. Reklamcılığın işletmecilikle ilişkisini ilk kuran yazar ise Paul T. Cherington olmuştu. Cherington; mal ve hizmetlerin dağıtımında reklamın oynadığı rol ile ilgili üç faktör tanımlamıştı. Bunlar; mallar, tüketiciler ve bunları birbirine bağlayan araçlardı. Cherington; dağıtımı, kanallarında bir işletme tekniği olarak reklamın kullanımı savunmuştu.
Reklamcılığın birdenbire büyük bir ivme kazanmasında en etkili faktörlerden biri olan ilk ticari radyo istasyonu 1922'de WEAF adı ile kuruldu. 1924'te "N.W.Ayer and Son" firması EVEREADY saati adı altında ilk özel reklam programını hazırladı. (Bu konuya sonraki bölümlerde değinilecektir)
Ayer.11 gazetenin birden bütün reklam yerlerini satın alıp bunları müşterilerine kiralıyor, hangisinde ümit görürse ona ağırlık veriyordu. 1880-1895 arasında müşterileri için metin hazırlamaya başladı. Homer'e göre bu konuda hizmet eden ilk ajanstır. Bu yönleri ile N. W. Ayer & Son bugünkü tam hizmet reklam ajanslarının, öncüsü sayılabilir.
Chicago'nun kalburüstü kişilerinden Albert Lasker, konusu öncelikle reklam yazarlığı olan bir ajans kurdu, reklamcılık tarihinin en büyük iki yazarı sayılan John E. Kennedy île Claude C. Hopkins. Yardımcıları idi. Kendi beyanına göre bu işten 60 milyon dolara yakın para kazanmıştır. Hopkins başarısını halk üzerinde yaptığı etüdlere borçludur. Görüşüne göre "Halk satın almaktan hoşlanmakla ancak satın almak için ikna olacağı sebepler aramaktadır. " Buna dayanan Hophins. "Taklit değil, hakiki ve özet ikna unsurları bulunması" fikrinin babasıdır. Lasker'in talimatı üzerine Hopkins. Schilitz biraları konusunda çalışmaya girişmeden, fabrikayı bastan aşağı dolaşıp imalatı tetkik etti. Bu arada şişelerin istimle temizlendiğini gördü. Aslında bu, o dönemde bütün gelişmiş ve ileri teknikle çalışılan bira fabrikalarında kullanılan bir yöntem olduğu halde Hopkins, Schiltz biraları için hazırlayacağı kampanyanın daya nacağı platform olarak bu özelliği kullandı. Schiltz'in temizliği temasını işledi, bu amaçla şişelerin istimle temizlendiğini gösterdi: ancak bu konuda Schiltz'in tek fabrika olduğunu hiçbir zaman ileri sürmedi. Yine de rakipler aynı noktaya dikkati çekmekte tereddüt ettiler: zira taklitçi addedilmeleri en büyük kor kuları idi. Ayrıca Hopkins ilk defa pazar araştırması yapanlardan biridir. Anketörlerini kapı kapı dolaştırıp şöyle konuşturuyordu: "Ajansımız Van Camp's müessesesi için bir kampanya düzenlemektedir. Bize yardımcı olmak üzere, mamullerimizin özellikleri, pişiri mi, sindirimi hakkındaki fikirlerinizle, geliştirilebilmesi hususunda öğütlerinizi öğrenmek istiyoruz."
20. Yüzyılın ilk 20 yılında reklamcılık baş döndürücü hızla gelişmesine devam etti. Bu dönem tröstlerin kurulduğu ve bu büyük kuruluşlara yan gözle bakıldığı devirdir. 1900'ler yeni kuruluşlar ve o nisbette kapanış ve iflas yıllarıdır. Birçok kişi bu hayati hareketleri reklamcılığa bağlar. Bir arada bilhassa tıbbi ilanlar büyük hücumlara maruz kalıyordu.
Bu ilanlardan biri bütün hastalıkları kat'i su rette tedavi ettiği savunulan bir ilaca aitti. Birçok yayın organı bu hareketli devirde bat mamak için mecburen bu tür ilanları dahi kabul etmek zoruda kalıyordu.
Dikkatle incelenecek olursa gerçekten kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalan ya da kapanan işletmelerin büyük çoğunluğu, reklam olgusuna gerekli önemi vermeyen firmalardır. Reklamın öneminin yüzyılın başlarından itibaren kendini kriz dönemlerinde hissettirmesi reklam uygulamalarının ilk başladığı 1880'de ABD'de yayımlanan Tarım Dergisi'nin bir sayfasında reklamcılık konusunda okuyuculara hitap eden bir makalede: "Bu dergide yayımlanacak bütün reklamlar güvenilir şahıslara ait olacak" tır. Okuyucularımızın menfaati ile oynamak isteyenler, derginin sütunlarından yararlanamayacaklardır. Bilerek bu yola sapanların okuyucularımıza verecekleri zarar karşılanacaktır." şeklinde bir hatırlatma yer almaktadır.
Bir taraftan pazardan pay alabilmek için reklama önem veren işletmeler diğer taraftan ise gelirlerinin o dönem için belirli bir bölümünü reklamdan karşılayan gazete ve dergiler, halkı, bir enformasyon ve iletişim bombardımanına tutmaya başlamışlardır.
1903'de Scripps Mc. Rae gazeteciler birliği, bir oto sansür uygulayarak, reklam metinlerinin dikkatle incelenmesi iddiası ile orlalığı iyice tahrik etti. Willard G.Bleyer'e göre bu nedenle bir yıl zarfında 500.000 dolarlık reklam reddedildi. Çok geçmeden Amerikan Birleşik Reklamcılar Derneği, Amerikan Reklamcılar Federasyonu'na dönüştü.
Reklamcıların yayım organı Printers'ınk de mücadeleye katıldı. Baştan çıkmış, aldatılmış reklamcıları ve asılsız taklit yayınları cezalandırmak için bir yasa hazırlamak üzere anketörlerini görevlendirdi ve bu çalışma sonucu meşhur Printers'ınk nizamnamesi hazırlandı.
1910 da meşhur bir dergi yayıncısı olan Cyrus Curtis, "Curtis Advertising " ilaç ve alkollü içki reklamlarının kati surette yayınlamayacağını bildiriyordu.
Psikolog Walter Dill Scott, reklamcılığın akademik bir disipline alınmasını ilk savunanlardan biridir. 1903'de Theory Of Advertising adlı eserinde şöyle demektedir:
"Her önemli teşebbüsün teorik bir dayanağı olmalıdır. Ana prensiplerin dayanacağı mantı ki bir reklamcılık tüzüğü oluşturulmasına reklamcıların dikkati çekilmelidir"
Tarım Dergisi örneğinde ilk kez gördüğümüz halkı yalan ve yanlış beyanlardan ko ruma cabası, 1911 'de reklamcılık ahlakı konusunda çıkarılan bir yasaya kadar sürmüş, bu yasanın çıkarılmasıyla birlikte Amerikan Reklamcılar Demeği "Truth in Advertising - Reklamda Doğruluk" ilkesini benimsemiştir. Ekonomik alanda reklam, sanayileşme hareketi ile birlikte gelişmeye başlamıştır. Tüketici haklarını korumaya yönelik ilk göstergelerden biri olan bu ilandan sonra Milletlerararası Ticaret Odası'nın kendi kendine denetleme yoluyla uygu lanacak, hukuka uygun ticari ahlak kurallarını getirmeyi amaçlayan tutumu doğrultusunda 1937'de yayımlanan, 1949, 1955, 1966'da tekrar gözden geçirilen bu ahlak yasası, sanayi ve ticaret çevrelerinin ve reklamla ilgili tarafların toplum ve tüketiciye karşı sorumluluklarının bilincinde olduklarının bir göstergesi olarak reklamcılığın tarihsel gelişim sürecinde yerini almıştır.
Bu alanda reklamı ortaya çıkaran makineleşme hareketi ve bunun doğal sonucu olarak da kitle üretimidir, denilebilir. Ancak bu dönemde yapılan reklamlar gerek teknik açıdan, gerekse mesaj ve stratejik çalışmalar yönünden detaylı ve profesyonelce hazırlanmadıkları için yeterince etkili değillerdi. 1920'ler ise, reklamcılığın büyük bir hızla gelişmeye başladığı yıllar oldu. Bu yıllarda pazarlama çalışmaları, satış ve reklamı da kapsayarak ön plana çıkmış, imalat kadar önem kazanmıştır. 1919'da 2,282 milyar olan toplam reklam harcamaları, 1929'da 3.426 milyar dolara ulaşmıştır.
Wood bu dönemi söyle anlatıyor:
"Birinci Dünya savaşı sonundan 1929 a kadar olan devri, büyük satış müesseselerin yıkıldığı, ifratlar, coşkunluklar, istihzalar, ulu orta iyimserlikler, romantik üzüntüler çağıdır. Her şey yeni, heryer; eskidir. Bu çağ lüle lüle saçlı kızların çağıdır. Yepyeni kotralar ve hurda çöp mavunaları bir aradadır."
Sloganların da reklam dünyasına girmesi ve ortama egemen olması bu döneme rastlar. Kuvvetli satıcı ve reklamcılar 1920'lerin en gözde kişileriydi. Çünkü her ikisi de kitlesel imalatın gerektirdiği kitlesel pazarlamada büyük gelişmeye yardımcı oluyorlardı. Bu devirde sloganlar reklamcılığa yerleşmeye başladı. Mezar taşına "Büroda pis kokulu nefeslerin babası yatıyor" diye yazılmasından korkan reklam yazarı Gerald B. Lambert en büyük süksesini Absorbine Jr. Mamulü için bulduğu "Atlet Ayaklan" sloganı ile yaptı, bu sayede milyonlarca şişe ürün satışı sağlandı.
İpana "inci dişler" sloganını kullanırken Pepsodent, Claude Hopkins'in buluşu olan "Dişlerde koruyucu film tabakası" sloganını uyguluyordu.
Bu arada otomobil üreticisi ve iyi bir reklamcı olan Edward S. Jordan kendi imal ettiği Jordan otomobilleri için The Saturday Evening Post'un 23.6.1923 tarihli sayısında bir reklam yayınlıyordu:
"Laramie'nin batısında bir yer" başlığı altında, direksiyonda bir kadın olan otomobil resmi yer alıyor ve ana metin şöyle başlıyordu;
"Laramie'nin batısında, parıldayan şimşeklerin çarpıştığı bir yerde,
sevimli midillisinin dizginlerine asılmış ve
vahşi duruşlu bir kızla ne konuştum,
biliyor musunuz?
1100 Poundluk bir çelik yığının üstünde gidişiyle harikulade bir görünüşü yardı"
diye devam ediyordu.
Bu direkt olarak özellik göstermekten ziyade hayali ve edebi metinlerle duygulara yönelen reklam biçimine iyi bir örnek teşkil etmekledir.
80'li yıllarda gördüğümüz "Cadillac'a binecekler" ibaresi de bu tarzın örneklerinden biri olarak gösterilebilir.
Jordan'in bu ilanı, yeni bir arabanın çıkışı ve lansmanına kadar büyük satışlar sağladı.
Bu. 1927 de orijinal bir kampanya ile sunulan Ford'un meşhur "A" modelidir.
Önce bir Teaser (Merak) kampanyası düzenlendi, bu ara da bazı dedikodular, esrarlı sızıntı haberler ve Henry Ford'un çekingen ve üstü örtülü beyanları yer alıyordu. Nihayet şu ilan patlatıldı.
"Yeni Ford'a dair mühim hadiseler,
Yeni Ford eşsiz bir desen ve renk güzelliğine sahiptir.
Yeni Ford her bakımdan yeni ve modern bir arabadır,
Fevkalede süratli ve kuvvetlidir.
Yeni Ford kolaylıkla saatte 55-60 mil yapabilmektedir.
Tecrübe sırasında 65 mil sürat yapmıştır"
Reklamcılık tarihindeki tarihindeki başarılı pazarlamacılar arasında Albert D.Lasker'in müşterisi American Tobacco'nun müdürü George Washington Hill'in adını vermek gerekir. Patronlarını, tatlı sevenler ve kadınları sigara içmeye teşvik amacını güden reklamlar yapmaya ikna ederek; 1931 yılında 19 milyon dolarlık bir reklam harcaması ile düşündüklerinin çok üstünde bir satış artışı sağladı. Advertisino Age'e göre sadece bu konu için Albert Lasker metin yazarına on bin dolar ödül vermiştir.
J.Walter Thompson'un ilk defa Lux' sabunları reklamlarında sinema yıldızlarının tavsisiye ve tecrübelerini kullanmasının sık sık taklit edilen bir yol olduğu bugün bile görülmektedir.
20'li yılların reklamcılık açısından belki de en önemli olayı radyonun bir reklam aracı olarak yerini almasıdır. Matbaa makinesinin icadı geniş çapta basın ilancılığına nasıl yol açtıysa 1907 de Marconi'nin ilk radyo yayınını yapmasından itibaren radyoculuğun gelişimi de yepyeni bir reklam mecrasının doğuşuna sebep oldu. Öyle ki Amerika'da 1927 yılında 7 milyon radyo alıcısına karşılık 4 milyon dolarlık reklam yapılırken 1960 da 166,5 milyona çıkan alıcı adedine paralel 672 milyon dolarlık bir radyo reklam harcaması doğdu. Bu rakam 1963 de 779 milyon doları bulmuştu.
Başlangıçta sa dece üründen bahseden basit mesajlardan ibaret spotlar kullanılıyordu. Bu sırada Printers Ink ve ticari sekreteri Herbert Hoover, radyonun bir reklam aracı olacağı fikrine karşıydılar. Halbuki kısa bir süre sonra radyo sayesinde büyük paralar kazanmaya başladılar.
Daha önce yukarıda da bahsettiğimiz gibi Reklamcılığın birdenbire büyük bir ivme kazanmasında en etkili faktörlerden biri olan ilk ticari radyo istasyonu 1922'de WEAF adı ile kuruldu. 1924'te "N.W.Ayer and Son" firması EVEREADY saati adı altında ilk özel reklam programını hazırladı. 1928 de radyolar reklam saatlerinden 10,5 milyon dolar kazanmışlardı. 1930 yılında ise Amerikan halkının yarısı radyo alıcısına sahipti.
Ancak 1930 yılı, beraberinde buhran ve ekonomik zorluklar getiriyordu. Bu dönem reklamcılar açısından da oldukça zor ve mücadele ile geçmiştir. Reklamcılar önceki dönemlere kıyasla çok daha sert ve gerçekliklerden uzak eleştirilere hedef olmuşlardır. Bunun sonucu olarak da tüketicilerde satışa karşı bir direnme meydana gelmiştir. Aynı yıllarda reklamcılık açısından olumlu bir gelişme olarak A.C. Nielsen, George Gallup, Arch Crossley ve Da-niel Starch gibi kişiler tarafından araştırma şirketlerinin kurulduğunu görmekteyiz. Bu şirketler halkın niçin herhangi bir markayı satın alıp diğerini almadığım, radyoların hangi saatlerde dinlendiğini, bazı ürünlerin satışlarının belirli dönemlerde neden arttığını ortaya çıkarmaya yönelik çeşitli araştırmalar yapmışlardır. Tüm bu olumsuz koşullar ve ikinci Dünya Savaşı'na karşın, 1940-1950'lerde reklamcılık inanılmaz bir hızla gelişmiştir.
İkinci Dünya Savaşının başlamasıyla Birinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi devlet ile rek lamcılar bir kere daha elele verdiler. Harp Reklamcılığı Divanı, özel reklamcılar tarafından destekleniyor, halk servisi kampanyaları düzenlenip uygulanıyordu. Reklam Konseyi, harp bonoları satışında Maliye Bakanlığı (Hazine Dairesi) ile birlikte çalıştı. WAVES için gönüllü kadınların temininde, donanmaya yardım edildi. Öyle ki sonuçta başvuru sayısı tahminlerin çok üzerinde oldu.
Gönüllü hemşire temininde de Halk Sağlığı Servisi ile birlikle çalışıldı. Ordu için hazırlanan bir sloganda söyle deniliyordu:
"Silah ve teçhizatını iyi koru ki, o da seni korusun."
Savaş sıralarında özel reklamcılık yine savaş temasını işlemeye devam ediyordu. Örneğin; New-York New Hawen & Hartford demiryolları şöyle bir metinle başlayan reklamlar yapıyordu:
"Saat 3.42 A. M. Bir askeri tren. Battaniyelerine sarılmış, ağır ağır soluyan insanlar... Bu alelade bir seyehat değildir. Onlar yarın açık denizlerde olacaklar ve belki de bir daha Amerika'yı göremeyecekler."
Bütün direnmelere rağmen reklamcılık 1940 ve 1950'lerde geniş çapta gelişti. Bu orada televizyonun da yepyeni ve kuvvetli bir mecra olarak yayın hayatına girmesi reklamcılığın dev adımlarla ilerleyip bugünkü duruma gelmesinde en büyük etken oldu.
Özellikle televizyonun hem görsel hem işitsel özelliğe sahip bir araç olarak reklam dünyasının hizmetine girmesiyle birlikte, reklamcılık, dev adımlarla büyüyen bir sektör durumuna gelmiştir. Öyle ki 1950'de Amerika'daki 3 milyon alıcıya karşılık 210 milyon dolarlık reklam yapılırken 1960 da 528 istasyon ve 54 milyon alıcı. 1.5 milyarlık bir reklam harcamasına sebep oldu. 1963 de Televizyon reklamlarının 2 milyar doları aşması karşısında küçük gazeteler battı, büyük tirajlılar ise sar sıntı geçirmeye başladı. Radyo tamamen üçüncü plana düşmüştü, Öyle ki Federal Haberleşme ve Ulaştırma Komisyonu Başkanı William Henry; "Televizyonda ilan ve reklamı frenleyiniz, yoksa bizim müdahalemiz gerekecek" demek zorunda kaldı.
1949 da Prinhters' Ink'e göre 57.8 milyon dolara başlayan televizyon reklamları 1967'de üç milyon dolara erişmiştir, Amerika'da bu sıralarda her on eve bir renkli televizyon alıcısı düşmekte idi.
KAYNAKÇA:
Yılmaz Büyükerşen; "Medyanın Tarihsel Gelişimi" Medya, Ara., 90 s. 11-13 .
Unsal, Yüksel, Bilimsel Reklam ve Pazarlamadaki Yeri TiVi reklam istanbul 1994, s. 23
Cogito, Sayı 5 güz 199.'' s. 49 Robert Hendrickson
Bir A. Atıf, Maviş Fermani, Reklamın Gücü, Dünyada ve Türkiye'de Reklamcılık, Bilgi Yayınevi, istanbul 1988, s. 22)
N. Topçuoğlu; Basında Reklam ve Tüketim Olgusu, Vadi Yayınları
Y. Çetin Kaya, A.G.E s. 43 Reklamcılık. Ağaç. İstanbul, 1992
A.D. Jelttjakov, Türkiye'nin Sosyo-Politik ve Kültürel Hayatında Basın, Hürriyet, Ofset Matbaacılık ve Gazetecilik A.Ş. Ankara 1979, s. 52
Nurçay Türkoğlu; Türk Reklamcılığnın Popüler Tarihi, Evrensel Kültür Dergisi, Ocak '95, Şubat -95, Mart 95.
Mesaj Dergisi Sayı:9 Kasım 1981
*Penny Düşüncesi: Kuruşları düşünmek,
Kaynak: Hazar Volga EKİZ
2 yorum:
Merhabalar, uzun süre önce yazdığım bir yazının internette meraklılarına ulaşmasını görmek çok hoş.
Kolay gelsin
Hazar Volga Ekiz
Merhaba,
Benim aldığım ve hatırladığım kadarıyla okuduğum yerde isminiz yazmıyordu, size ulaşabileceğimiz bir site veya kontak bilgisi var mıdır? :)
Yorum Gönder